tevhid-sancagi.tr.gg
  Kelime-i Tevhid'in Anlamı
 



 
Kelime-i tevhid, iki lafızdan oluşur. Birinci kısmı "lâ ilâhe"dir. Mânası, "hiçbir ilâh yoktur" demektir. Bu kısmında kalmak küfürdür. İkinci kısmı "illallah’tır. Mânası, "ilâh olarak ancak Allah vardır" demektir. Bunu söylemek imandır. Kâfir ve münafıklar "lâ ilahe" kısmında kalıp küfre düştüler.
''Böylece şehirlerin anası olan Mekke'de ve çevresinde bulunanları uyarman, şüphe götürmeyen toplanma günü ile uyarman için sana Arapça okunan bir Kitap vahyettik. İnsanların bir takımı cennete, bir takımı da çılgın alevli cehenneme girer.''Şûra Suresi 42/7.
 Oysaki onlara, "Kapıda durmayın, içeriye geçin (hakka ulaşın) denilmişti.
Kur'ân-ı Kerîm'deki şu âyeti bu mânada anlamalıdır:
"Ey iman edenler! Allah'a, peygamberine, ona indirdiği kitaba ve daha önce indirmiş olduğu kitaplara inanın. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse, şüphesiz koyu bir sapıklığa dalmıştır.'' Nisa Suresi 4/136

Gerçek müminler, aslî vatana (hakikate) ulaşmış, yani "illallah" menziline varmış kimselerdir. Onların durumu şu âyetle anlatılmıştır:

"Peygamberler ve müminler ona rabbinden indirilene inandılar. Hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler."19 Bakara 2/285.

"Lâ ilahe" diyerek cehennemliklerden olanların ilki lanetlenmiş ve kovulmuş şeytandır. "İllallah" diyerek iman bahçesine giren ve cennetlik sınıfına dahil olan ilk kimse ise Hz. Âdem'dir. Bu nedenle cehenneme gireceklerin listesinin en başında şeytanın, cennetliklerin başında ise Hz. Âdem'in (a.s) ismi yazılıdır.
Şimdi "lâ ilahe" menzilinde durup da küfre düşen şeytana mı, yoksa "illallah" diyerek imana eren Âdem'e (a.s) mi katıldığını iyice düşün. Sakın şeytana uyma! Eğer şeytanın yolundan gidersen Âdem'in yolundan sapmış olursun, onunla olan bağın kopmuş olur ki o vakit şeytanî sıfatlarla sıfatlanmış olursun. Bu durumda sen şu âyette anlatılan kimselerden olursun:

"Allah, İblîs'e, 'Haydi git! Onlardan sana kim uyarsa bil ki cehennemde hepiniz tam bir ceza ile cezalandırılırsınız. Vesveselerinle gücünün yettiğini yerinden oynat, onlara karşı yaya ve atlı askerlerinle haykırarak yürü, onların mallarına ve çocuklarına ortak ol, onlara vaadlerde bulun.Ama şeytan sadece onları aldatmak için vaadde bulunur.'' dedi. İsra Suresi 17/63-64

Şayet Allah Teâlâ sana adaletiyle muamele edecek olursa seni âlem-i adle (cehennemliklere) ait listenin başına kaydedip iblîs'in ordusuna dahil eder. Yok eğer fazl ve keremiyle davranacak olursa seni âlem-i fazlın (cennetliklerin) defterine yazıp Hz. Âdem'in safına katar.
"Lâ ilahe" lafzı "illallah" lafzına bağlı olup, ikisi, birbirinden ayrılmaması gereken tek bir sözdür. "Lâ ilahe" zehir ise, "illallah" panzehirdir. Panzehiri olmayan zehri içen kimse nasıl helak olursa, aynı şekilde "lâ ilahe" deyip "illallah" demeyen kimse de helak olur. Kuşkusuz zehirden sonra panzehir içen kimse nefsini dizginlemiştir. Nefsine sahip olan kimse ile, nefsini helak eden kimse birbirinden çok farklıdır.

"Lâ ilâhe"yi "illallah" çizgisine kavuşturmadıkça, sen, kelime-i tevhid kalesinin dışındaki harabelerinden birinde kalırsın. "Lâ ilahe" kalenin yarısı olduğu için diğer yarısı olmaksızın kale tamamlanmış olmaz. Nitekim Allah Teâlâ, "Lâ ilahe illallah benim kalemdir" buyurmuştur. O halde sen "lâ ilâhe"yi "illallah"a bağladığında, bu kale tüm rükün ve kısımlarıyla tamamlanmış olur. Zira her kalenin dört rüknü vardır. Aynı şekilde "lâ ilahe illallah" dört kelime olup, her bir kelime tevhid kalesinin bir rüknüdür. Maddî şekil olarak durum böyle olduğu gibi, mâna yönüyle de böyledir.

Tevhid kalesinin rükünlerini şöylece sıralamak mümkündür: Namaz, oruç, hac, zekât, (bir de kale olarak nitelendirdiğimiz) kelime-i şehâdet. İslâmiyet bu beş esas üzerine kurulmuştur.Ey kardeşim, bilmiş ol ki, insanlık şehrindeki tevhid kalesi kalbin korumasındadır.Bu şehrin sakinlerinden olan kulak, göz, el ve ayak kalbin kölesi ve hizmetçisi olup istemeseler de kalbin emirlerine uymak mecburiyetindedirler. Evet, bu uzuvlar kalbin isteklerini yerine getirmek, ona muhalefet etmemek üzere yaratılmışlardır. Kalbin emretmesi üzerine göz bakar, kulak duyar, el tutar, ayak yürür. Eğer kalp bu uzuvlara bu hareketlerin aksini emrederse yine yaparlar. Kısaca, bunlar kalbe itaat etmek zorundadırlar.

Şayet kalp mülkünde zulmediyorsa, emrindeki uzuvları zulüm, fesat, muhalefet ve inat gibi kötü işlerin yapılmasında kullanır. Meselâ, göze haram şeylere bakmasını, kulağa kötü sözleri dinlemesini, el ve ayağa haramla meşguliyeti emreder ki böylece onlar hakikati göremez ve duyamazlar. Şu âyetler, insanın bu halini anlatmaktadır:

"Onlar, manen sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bu sebeple doğru yola dönmezler" Bakara Suresi 2/18

"Andolsun ki, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık. Onların kalpleri vardır, ama anlamazlar; gözleri vardır, ama görmezler; kulakları vardır, ama işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidirler; hatta daha da aşağıdırlar. İşte gafil olanlar bunlardır."  A'raf Suresi 7/179

Kalp kendi memleketinde adaletle hükmederse, bu uzuvları taat ve ibadet etmekte kullanır. Yani, göze iyiye, güzele bakmasını; kulağa faydalı şeyleri dinlemesini, diğer uzuvlara da hayır işlemelerini emreder ki bunun neticesinde bereket hâsıl olur, kalbin meydanı temizlenir, saflaşır. Kalbin bu haline Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle işaret buyurmuştur:
"Bedende bir parça et vardır ki o iyileşince bedenin hepsi iyileşir, o hastalanırsa bedenin hepsi hastalanır. İşte o, kalptir."  24 Buhârî, imân, 39; Müslim, Müsâkat, 107; İbn Mâce, Fıten, 14; Dârimî, Büyü', 1.

Kelime-i tevhid; kapısı, kapıcısı ve bekçisi olan sağlam bir kale olup, kapıcının hakkını vermeden içeri girmek mümkün değildir. Yani "lâ"nın sırrından geçmeden "illa"nın ispatına varamazsın.Gerçekte bir şeyi yok etmek veya var etmek senin işin değildir. Çünkü mevcut olmayan bir şey zaten yoktur. Aynı şekilde, var olan bir şeyin de ispata ihtiyacı yoktur. Varlığı bulunmayan bir şey, mevcut değildir; var olan da zaten mevcuttur.

"Lâ ilâhe illallah" dört kelime, on iki harf gibi görünmesine karşın gerçekte bir kelime ve dört harften ibarettir.
Allah lafzı mutlak bir doğru olup, inkârı ve nefyi mümkün değildir. "Lâ ilahe" ifadesi de mutlak mânada bir nefiydir. Zira bir şeyin sübûtu ve vücudu tasavvur edilmedikçe nefyedilemez. Nitekim "lâ" harfi, sübûtu ve vücudu tasavvur edilebilen bir şeyi nefyetmek için kullanılır.

Yani bu, başka tanrıların mevcudiyeti mânasında olmayıp; eşi ve benzeri, ortağı ve zıddı olmayan Allah'ın varlığını tekit ve ispat için kullanılmıştır. Bunun aksini düşünen kimse müşriktir.

Kaynak:İmam Gazzali/Tevhid Risalesi
 
  Bugün 7 ziyaretçi (16 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol