"Tekfirde Aşırılık" hadisesini basiret üzere tedavi edebilmemiz için, bunun sebeplerini ve amillerini araştırmaya ihtiyaç vardır. Bu sorunu baskı, işkence ve tutuklama gibi çeşitli şiddet metotlarıyla çözmek isteyenler şu iki sebepten dolayı hatalıdırlar:
1. Muhakkak ki fikre karşı ancak fikir ile mukavemet yapılır. Fikre karşı mukavemette şiddetin kullanılması ancak ve ancak fikrin yayılmasını ve o fikre sahip olanların bunun üzerinde ısrar etmesini artırır. Bu sorunun tedavisinde gerekli olan metot; ikna, açıklama, delillerin ikamesi ve şüphelerin giderilmesi metodudur.
2. Bu tekfircilerin tamamına yakın çoğu dindar, ihlaslı, oruçlu, namazlı, niyazlı ve dinleri hususunda gayretkeş insanlardır. Toplumda gördükleri fikri riddet, ahlaki çözülme, sosyal bozulma ve siyasi istibdad onları böyle bir tavır takınmaya itmiştir. Onlar, yolda hataya düşüp yolu şaşırmış olsalar da ıslahı isteyenlerdir, İslam ümmetinin hidayeti bulmasını şiddetle arzulayanlardır. Bu sebeple onların tertemiz savunmalarını takdir etmemiz gerekir. Onlar toplumu tahrip etmek isteyen sivri tırnaklı ve yırtıcı canavarlar değildir.
Bu hadisenin sebeplerini araştıran araştırmacı, bunun şu hususlarda temsil edildiğini görür:
1. Bizim İslam toplumumuzda küfrün ve gerçek riddetin açıkça yayılması, kafir ve mürted olanların öne geçmesi, batıl düşüncelerinin şımarıklıkları malumdur. Basın-yayın araçlarının ve diğer organların sapıklıkları ve azgınlıklarını müslüman çoğunlukları içerisinde küfriyatlarını yaymak için kullananlar vardır.
2. Bazı alimler bu gerçek kafirlerin durumu hususunda gevşeklik göstermektedirler ve onları müslümanlar zümresinden saymaktadırlar. Halbuki İslam bunlardan beridir.
3. Salih İslami düşüncenin ve Kur'an ve Sünnete bağlı İslam davetinin taşıyıcılarına işkence yapılmakta, onlara davetleri hususunda baskı uygulanmakta, özgür düşünceye sahip olanlara kısıtlama ve eziyet edilmektedir. Bu durum, ancak ve ancak yer altında kalan, açık tartışmalardan uzak olan, kapalı bir atmosferde faaliyet gösteren munhariç bir takım yönelişleri doğurur...
4. Bu gayretli gençlerin İslam fıkhından ve fıkıh usulünden sermayelerinin azlığı, onların İslami ve luğavi ilimlerde ihtisaslarının olmayışı. Bu durum onların bazı nassları terk edip başka nassları almalarına veya müteşabihatı tutup muhkematı unutmalarına veya cüziyyatı alıp külli kaidelerden gafil kalmalarına veya bazı nassları aceleci ve yüzeysel bir anlayışla anlamalarına sebep olmaktadır. Bu tehlikeli durumlar ilmi ehliyetleri olmaksızın ahkam kesmelerine sebep olmaktadır...
Allah'ın şeriatı ve hükümleri konusunda derin bir fıkıh bilgisine dayanılmadığı müddetçe, ihlas tek başına kafi değildir. Kuru bilgiye sahip olan kimse daha önce Haricilerin düştüğü hataya düşer. İmanı Ahmed'in dediği gibi, onlar öyle kimselerdir ki, on vecihten sahih olan hadislerle zemmedilmişlerdir... Bu durum, onların Allah'a kulluğa ve ibadete olan şiddetli arzularına rağmen başlarına gelmiştir.
İşte bundan dolayıdır ki, selefin imamları farkına varmadan Allah yolundan inhiraf edilmemesi için, ibadetten ve cihaddan önce ilim tahsil etmeyi tavsiye ediyorlardı.
Hasan-ı Basrî şöyle demiştir:
"İlimsiz amel eden, yol olmadan yürüyen gibidir. Yine ilimsiz amel edenin bozduğu şeyler yaptığı şeylerden daha çoktur. Öyleyse siz ilmi, ibadete zarar vermeyecek bir talep ile talep edin. İbadeti de ilme zarar vermeyecek bir talep ile talep edin. Çünkü ibadeti talep edip ilmi terk eden bir grup Hz. Muhammed (s.a.s.)in ümmetine kılıçlarıyla karşı çıkacak kadar ileri gittiler. Eğer onlar ilim tahsil etseydiler, ilim onları bu yaptıklarına sürüklemezdi..."
Kaynak: Prof. Dr.Yusuf el-Kardavi, Tekfir’de Aşırılık