tevhid-sancagi.tr.gg
  Allah (c.c) İnancı
 




Allah İnancı
Kâinatı yaratan, idare eden, kendisine ibadet edilen tek ve en yüce varlık
olan Allah'a iman, iman esaslarının birincisi ve temelidir. Bütün ilâhî
dinlerde Allah'ın varlığı ve birliği (tevhid) en önemli inanç esası olmuştur.
Çünkü bütün inanç esasları Allah'a imana ve O'nun birliği esasına dayanmaktadır.
"Allah" kelimesinin, kendisine ibadet edilen yüce varlığın özel ismi olduğunu
kabul eden bütün İslâm âlimleri konu ile ilgili açıklamaları sırasında
O'nu şöyle tanımlamışlardır: "Allah, varlığı zorunlu olan ve bütün övgülere
lâyık bulunan yüce varlığın adıdır". Tanımdaki "varlığı zorunlu olan" kaydı,
Allah'ın yokluğunun düşünülemeyeceğini, var olmak için başka bir varlığın
O'nu var etmesine ve desteğine muhtaç olmadığını, dolayısıyla O'nun, evrenin
yaratıcısı ve yöneticisi olduğunu ifade etmektedir. "Bütün övgülere lâyık
bulunan" kaydı ise, yetkinlik ve aşkınlık ifade eden isim ve sıfatlarla nitelendiğini
anlatmaktadır. Allah kelimesi, İslâmî metinlerde, gerçek mâbudun
(ibadet edilen varlığın) ve tek yaratıcının özel ismi olarak kullanılagelmiştir.
Bu sebeple O'ndan başka bir varlığa ad olarak verilmemiş, gerek Arapça'da,
gerekse bu lafzı kullanan diğer müslüman milletlerin dillerinde herhangi bir
çoğul şekli de oluşmamıştır.
Allah'a iman, Allah'ın var ve bir olduğuna, bütün üstünlük sıfatlarıyla
nitelenmiş ve noksan sıfatlardan uzak ve yüce bulunduğuna inanmaktır. Bir
başka deyişle Allah hakkında vâcip (zorunlu, gerekli), câiz ve imkânsız sıfatları
bilip öylece kabul etmektir.
Her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten bir Allah'a inanmak, ergenlik çağına
gelmiş ve akıllı her insanın ilk ve aslî sorumluluğudur. İlâhî dinlerin
kesintiye uğradığı dönemlerde yaşamış olan veya hiçbir dinden haberi olmayan
kimseler de bir Allah inancına sahip olmakla yükümlüdürler. Çünkü
insan yaratılıştan getirdiği mutlak ve üstün güce inanma duygusu ile evrendeki
akıllara durgunluk veren düzeni gördükten sonra bu düzeni sağlayan
bir ve eşsiz yaratıcının varlığı inancına kolaylıkla ulaşır. "...Gökleri ve yeri
yaratan Allah hakkında şüphe mi vardır?..." (İbrâhim 13/10) meâlindeki
âyet bu gerçeği dile getirmektedir.


Allah'ın Varlığı ve Birliği
Allah inancı insanda fıtrî (yaratılıştan) olduğu için, normal şartlarda çevreden
olumsuz bir şekilde etkilenmemiş bir kişinin Allah'ın varlığını ve birliğini
kabullenmesi gerekir. Bu sebeple Kur'ân-ı Kerîm'de Allah Teâlâ'dan bahseden
âyetlerin çoğu, O'nun sıfatlarını konu edinmiştir. Bu âyetlerde özellikle tevhid
inancı üzerinde durularak Allah'ın ortağı ve benzeri olmadığı ısrarla vurgulanmıştır.
Allah'ın var oluşu konusu, Kur'an'da insan için bilinmesi tabii, zorunlu
ve apaçık bir gerçek olarak kabul edilmiştir. Selim yaratılışı bozulmamış
insanın normal olarak yaratanını tanıyacağı belirtilmiştir.
Ancak her toplumda çeşitli sebeplerle inanmayanlar veya şüphede
olanlar bulunabilecektir. İşte böyleleri için Allah'ın varlığının ispat edilmesi
önem arzetmektedir. Bu da öncelikle Allah'ın varlığının ve birliğinin delillerinin
öğrenilmesi ile mümkün olur.
İslâm akaidine göre Allah birdir ve tektir. Bu bir oluş, sayı yönüyle bir
"bir"lik değildir. Çünkü sayı bölünebilir ve katlanabilir. Allah böyle olmaktan
yücedir. O'nun bir oluşu, zâtında, sıfatlarında, isimlerinde ve fiillerinde, rab
oluşunda ve hâkimiyetinde eşi ve benzeri olmayışı yönündendir. İhlâs sûresinde
Allah'ın bir olduğu, hiçbir şeye muhtaç olmadığı, doğurmadığı ve
doğurulmadığı, O'nun hiçbir denginin bulunmadığı ifade edilirken, Kâfirûn
sûresinde de ibadetin ancak Allah'a yapılacağı, Hz. Peygamber'in, kâfirlerin
taptıklarına önceden tapmadığı gibi, sonra da tapmayacağı ısrarla vurgulanmaktadır.
Kur'ân-ı Kerîm'in pek çok sûresinde Allah'ın birliğini, eşi ve
benzerinin bulunmadığını vurgulayan pek çok âyet vardır: "Allah evlât
edinmemiştir. O'nunla beraber hiçbir Tanrı da yoktur. Aksi takdirde her
Tanrı kendi yarattığını sevk ve idare eder ve onlardan biri mutlaka diğerine
üstünlük sağlardı. Allah onların yakıştırdıkları şeylerden münezzehtir" (el-
Mü'minûn 23/91), "Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka tanrılar bulunsaydı
yer ve gök kesinlikle bozulup gitmişti..." (el-Enbiyâ 21/22). Evrendeki düzen
Allah'ın birliğinin en açık delilidir.
Mekke'de nâzil olan Kur'an âyetlerinin birçoğu doğrudan tevhidi telkin
etmekte, bir kısmı da şirki reddetmektedir. Allah'ı yegâne ilâh, Rab ve otorite
olarak tanımak, birliğini ikrar etmek, her çeşit ortaktan uzak olduğuna
inanmakla gerçekleşen tevhid, İslâm dininin en önemli özelliğidir. İslâm, bu
özelliğiyle hem Câhiliye putperestliğinden, hem Yahudilik ve Hıristiyanlık
gibi dinlerin sonradan bozulmaya uğramış şekillerinden, hem de Mecûsîlik'ten
ayrılır.

Allah'ın Varlığının Delilleri
Bir kısım İslâm bilginine göre insandaki Allah inancı, zorunlu ve yaratılıştan
olduğu için Allah'ın varlığına dair dışarıdan deliller aramaya, mantıkî
ve aklî deliller sunmaya ihtiyaç yoktur. Yaratılışı bozulmamış, aklı karışmamış
her insan Allah'ın var ve bir olduğunu bulur ve anlar. Bu yoldaki deliller
sadece insanı uyarmak, içindeki zorunlu bilgiyi ve şuuru geliştirmek içindir.
Mıknatıs ile demir birbirine yaklaşınca mıknatıs demiri çeker. Çünkü bu
onun tabiatında gizlenmiştir. Bu özelliği bozulmadıkça da yaratılışının gereği
gerçekleşecektir. İşte insan da böyledir. O, sadece iç ve dış dünyada Allah'ın
varlığını ispat eden şeylere bakarak Allah'ın varlığını bunlardan anlayabilecek
özellikte yaratılmıştır. Ayrıca insanın kendi yaratılışı da bizzat Allah'ın
varlığının açık bir delilidir.
İslâm bilginlerinin çoğuna göre insan, öz benliğinde ve dış dünyada Allah'ın
varlığını gösteren birtakım deliller üzerinde durup düşünerek Allah'ın
varlığına ulaşmak durumundadır. "O'nu gözler idrak edemez. Fakat O,
gözleri idrak eder" (el-En‘âm 6/103) meâlindeki âyet, Allah'ın duyularla
doğrudan doğruya idrak edilemeyeceğini bildirir. Fakat duyular, Allah'ı tanıyacak
olan akla, gönüle ve kalbe malzeme temin ederler. Bu malzeme de
yaratılmış olan her şeydir, evrenin âhenk ve düzenidir. Bunlar Allah'ın varlığını
gösteren belirtiler, izler ve delillerdir. İnsan, aklı ile bu belirti, iz ve
delillerden hareketle yaratıcıyı bulmaya çalışır. Bu bir âyette şöyle dile getirilir:
"İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki,
onun gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun..." (Fussılet 41/53; ayrıca bk. el-
Mü’minûn 23/12-14; el-Furkan 25/47; er-Rûm 30/20-22; Yâsîn 36/37-40; Kaf
50/6-10).
Allah'ın varlığına delâlet eden ve insanı bu konuda düşünmeye ve iman
etmeye çağıran Kur'an âyetlerini ve hadisleri dikkatlice inceleyip hem de dış
dünyayı ve insanın yaratılışını gözlemleyen âlimler, Allah'ın varlığını ispatlamak
için insanın fıtraten Allah inancına sahip oluşu (fıtrat delili), âlemin
ve âlemdeki varlıkların sonradan yaratılmış olup bir yaratıcıya muhtaç olduğu
(hudûs delili), mümkin bir varlık olan âlemin var olması için bir sebebe
ihtiyaç olduğu (imkân delili), tabiatın büyük bir âhenge ve şaşmaz bir düzene
sahip olup bunun bir yaratıcının eseri olmasının gerektiği (nizam delili)
gibi bazı deliller ortaya koymuşlardır.
 
  Bugün 32 ziyaretçi (63 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol