tevhid-sancagi.tr.gg
  Allah'ın İsim ve Sıfatları
 



İlâhî sıfatlar, zatî ve sübutî olmak üzere iki gruba ayrılıyor. 

Zatî sıfatlar : 
1- Vücut (Varlık), 
2- Kıdem (Ezeliyet, evveli olmama), 
3- Beka (Ebediyet, ahiri olmama), 
4-Vahdaniyet (Bir olma, şeriki bulunmama), 
5- Kıyam binefsihî (Varlığının devamının zatından olması-başkasın yardımıyla olmaması ), 
6- Muhalefetü’n- lil-havâdis ( Zatının mahlukatın zatlarına ve sıfatlarında mahluk sıfatlarına benzememesi)
 

Sübutî sıfatlar: 
1-Hayat
2- İlim
3- İrade
4- Kudret
5- Sem (işitme) 
6- Basar (görme) 
7- Kelâm 
8- Tekvin (Yaratma, var etme.) Tekvin sıfatı Maturudî mezhebine göredir. Diğer İtikat imamımız İmam Eş’arî, bu sıfatı müstakil bir sıfat olarak düşünmez. Böylece bu mezhepte Sübutî sıfatlar yedi tane olmuş olur. 

Bazı İslâmî kaynaklarda ilâhî isimlerden de sıfat diye söz edildiği görülür. Meselâ, Kerim Allah’ın bir ismidir. Aynı zamanda Allah’ı kerem sahibi olarak vasıflandırması cihetiyle de sıfat vazifesi görür. Kerim Allah dediğimiz zaman Kerim ismini sıfat makamında kullanmış oluruz. 

Yine bu kaynaklarda Cenâbı Hakk’ın sıfatları üç grupta mütalâa edilir: 
1- Zâtî sıfatlar (Bunlar sübutî ve selbî olarak iki kısma ayrılırlar) 
2- Fiilî sıfatlar. 
3- Manevî sıfatlar. 

Allah’ın bütün güzel isimleri bu sıfatlardan birine dayanır. Meselâ, Âlim ismi sıfat-ı sübutiyeden “ilim” sıfatına, Kadîr ismi “kudret” sıfatına, Mütekellim ismi kelâm sıfatına dayanır. Keza, Evvel ismi, zatî sıfatlardan kıdem sıfatına, Âhir ismi, bekâ sıfatına dayanır. 

İlâhî isimlerden çoğu fiilî sıfatlara dayanmaktadır. Hâlik ismi, yaratma fiiline; Muhyi ismi ihya (hayatlandırma) fiiline; Musavvir ismi “tasvir”, yâni sûret verme fiiline; Mümit (ölümü verici) ismi, imate (ölümü verme) fiiline dayanır. 

Bazı isimler de manevî sıfatlara istinat ederler. Hakîm ismi Cenâbı Hakk’ın hikmet sahibi olması sıfatına; Kebir ismi, kibriya sahibi olma vasfına; Cemil ismi, cemal sahibi olmasına dayanır.

Allah'ın İsim ve Sıfatları
Müminin Allah'ı tanıması amacıyla ilâhî zâtı nitelendiren kavramlara isim
veya sıfat denilir. Hay (diri), alîm (bilen), hâlik (yaratan) gibi dil açısından sıfat
kalıbında olan kelimeler isim kabul edilirken, bunların masdarlarını oluşturan
ve Allah'ın zâtına nisbet edilen kavramlar sıfat olarak değerlendirilir.
1. "Allah" Özel İsmi
Kendisine ibadet edilen yüce varlığın özel ismidir. Özel isimler diğer dillere
tercüme edilemezler. Hatta Arapça olan bir başka kelimenin onun yerini
tutması da mümkün değildir. Bu sebeple bilginler ister Arapça olsun, ister
diğer herhangi bir dilden olsun, başka bir kelimenin "Allah" isminin yerini
tutamayacağı konusunda fikir birliği içindedirler. Ancak Kur'an'da, Allah
kelimesinin işaret ettiği zât için ilâh, mevlâ, rab gibi isimler de kullanılmıştır.
Bu sebeple Farsça'daki Hüda ve Yezdân, Türkçe'deki Tanrı ve Çalab... gibi
isimler her ne kadar Allah özel isminin yerine geçmezse de ilâh, mevlâ, rab
gibi âyet ve hadislerde geçen Allah'ın diğer isimlerinin yerine kullanılabilir.
2. İsm-i A‘zam
Bu tamlama, sözlükte “en büyük isim” anlamına gelmektedir. Terim olarak
Allah'ın en güzel isimleri içerisinde yer alan bazı isimleri için kullanılmıştır.
Bir grup İslâm âlimi, Allah'ın isimlerinin hepsinin eşit derecede büyük ve
üstün olduğunu söylemiş, birini diğerlerinden ayırmamışlardır. Bir grup ise
hadisleri göz önünde bulundurarak, bazı isimlerin diğerlerinden daha büyük
ve faziletli olduğu görüşünü benimsemişlerdir. Hz. Peygamber'in bazı hadislerinde
ism-i a‘zamdan bahsedilmekte, bu isimle dua edildiği zaman, duanın
mutlaka kabul edileceği bildirilmektedir (bk. Ebû Dâvûd, “Vitr”, 23;
Tirmizî, “Da‘avât”, 64, 65, 100; Nesâî, “Sehv”, 58; İbn Mâce, “Duâ”, 9, 10).
Fakat Allah'ın en büyük isminin hangisi olduğunu kesin olarak belirlemek
mümkün değildir. Çünkü bu hadislerin bir kısmında Allah ismi, bir kısmında
ise rahmân, rahîm (esirgeyen, bağışlayan), el-hayyü'l-kayyûm (diri ve her
şeyi ayakta tutan), zü'l-celâli ve'l-ikrâm (ululuk ve ikram sahibi) isimleri Allah'ın
en büyük ismi olarak belirtilmektedir.
3. Esmâ-i Hüsnâ
İsmin çoğulu olan esmâ kelimesi ile, “en güzel” anlamındaki hüsnâ
kelimesinin oluşturduğu bir sıfat tamlaması olan esmâ-i hüsnâ (el-esmâü'lhüsnâ),
yüce Allah'ın bütün isimleri için kullanılan bir terimdir.
"Allah, kendisinden başka ilâh olmayandır. En güzel isimler O'na mahsustur"
(Tâhâ 20/8), "...En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar
O'nun şanını yüceltmektedirler. O galiptir, hikmet sahibidir" (el-Haşr 52/24)
meâlindeki âyetlerde de ifade edildiği gibi en güzel isimler Allah'a mahsustur.
Çünkü bütün kemal ve yetkinliklerin sahibi O'dur. O'nun isimleri en
yüce ve mutlak üstünlük ifade eden kutsal kavramlardır. Allah'ın isimlerine
esmâ-i ilâhiyye de denilir.
Allah Teâlâ'nın Kur'an'da ve sahih hadislerde geçen pek çok ismi vardır.
Kul bu isimleri öğrenerek Allah'ı tanır, O'nu sever ve gerçek kul olur.
Kur'an'da "En güzel isimler Allah'ındır. O halde O'na o güzel isimlerle dua
edin..." (el-A‘râf 7/180) buyurularak, esmâ-i hüsnâ ile dua ve niyazda bulunulması
emredilmiştir. Esmâ-i hüsnânın birden fazla olması, işaret ettiği
zâtın birden çok olmasını gerektirmez, bütün isimler o tek zâta delâlet ederler:
"De ki: İster Allah deyin, ister rahmân deyin, hangisini deseniz olur..."
(el-İsrâ 17/110).
Hz. Peygamber bir hadislerinde, yüce Allah'ın 99 isminin bulunduğunu,
bu isimleri sayan ve ezberleyen kimselerin cennete gireceğini haber vermiştir
(Buhârî, “Da‘avât”, 68; “Tevhîd”, 12; Müslim, “Zikr”, 2; Tirmizî, “Da‘avât”,
82). Hadislerde geçen “saymak” (ihsâ) ve “ezberlemek” (hıfz) ile maksat
Allah’ı güzel isimleriyle tanımak ve O’na iman, ibadet ve itat etmektir.
Allah’ın isim ve sıfatları 99 isimden ibaret değildir. Allah'ın âyet ve
hadislerde geçen başka isimleri de vardır. Hadiste 99 sayısının zikredilmesi,
sınırlama anlamına değil, bu isimlerin Allah'ın en meşhur isimleri olması
sebebiyledir. Tirmizî ve İbn Mâce'nin rivayet ettikleri bir hadiste bu doksan
dokuz isim tek tek sayılmıştır (Tirmizî, “Da‘avât”, 82; İbn Mâce, “Duâ”, 10).
Bu isimler şunlardır:
Allah, Rahmân (esirgeyen), Rahîm (bağışlayan), Melik (buyrukları tutulan),
Kuddûs (noksanlıklardan arınmış), Selâm (yaratıklarını selâmette kılan),
Mü'min (inananları güvenlikte kılan), Müheymin (hükmü altına alan), Azîz
(ulu, galip), Cebbâr (dilediğini zorla yaptırma gücüne sahip olan), Mütekebbir
(yegâne büyük), Hâlik (yaratıcı), Bârî (eksiksiz yaratan), Musavvir (her şeye
şekil veren), Gaffâr (günahları örtücü, mağfireti bol), Kahhâr (isyankârları
kahreden), Vehhâb (karşılıksız veren), Rezzâk (rızıklandıran), Fettâh (hayır
kapılarını açan), Alîm (her şeyi bilen), Kabız (ruhları kabzeden, can alan), Bâsıt
(rızkı genişleten, ömürleri uzatan), Hâfıd (kâfirleri alçaltan), Râfi‘ (müminleri
yükselten), Muiz (yücelten, aziz kılan), Müzil (değersiz kılan), Semî‘ (işiten),
Basîr (gören), Hakem (hükmedici, iyiyi kötüden ayırt edici), Adl (adaletli), Latîf
(kullarına lutfeden), Habîr (her şeyden haberdar), Halîm (yumuşaklık sahibi),
Azîm (azametli olan), Gafûr (çok affedici), Şekûr (az amele bile çok sevap
veren), Alî (yüce, yüceltici), Kebîr (büyük), Hafîz (koruyucu), Muhît (kuşatan),
Rezzâk (rızıklarını yaratıcı), Hasîb (hesaba çeken), Celîl (yücelik sıfatları
bulunan), Kerîm (çok cömert), Rakýb (gözeten), Mücîb (duaları kabul eden),
Vâsi‘ (ilmi ve rahmeti geniş), Hakîm (hikmet sahibi), Vedûd (müminleri seven),
Mecîd (şerefi yüksek), Bâis (öldükten sonra dirilten ve peygamber gönderen),
Şehîd (her şeye şahit olan), Hak (hakkın kendisi), Vekîl (kulların işlerini yerine
getiren), Kavî (güçlü, kuvvetli), Metîn (güçlü, kudretli), Velî (müminlere dost ve
yardımcı), Hamîd (övgüye lâyık), Muhsî (her şeyi sayan, bilen), Mübdî (her
şeyi yokluktan çıkaran), Muîd (öldürüp yeniden dirilten), Muhyî (hayat veren,
dirilten), Mümît (öldüren), Hay (diri), Kayyûm (her şeyi ayakta tutan), Vâcid
(istediğini istediği anda bulan), Mâcid (şanı yüce ve keremi çok), Vâhid (bir),
Samed (muhtaç olmayan), Kadir (kudret sahibi), Muktedir (her şeye gücü
yeten), Mukaddim (istediğini öne alan), Muahhir (geri bırakan), Evvel
(başlangıcı olmayan), Âhir (sonu olmayan), Zâhir (varlığı açık olan), Bâtın (zât
ve mahiyeti gizli olan), Vâlî (sahip), Müteâlî (noksanlıklardan yüce), Ber (iyiliği
çok), Tevvâb (tövbeleri kabul edici), Müntakim (âsilerden intikam alan), Afüv
(affedici), Raûf (şefkati çok), Mâlikü'l-mülk (mülkün gerçek sahibi), Zü'l-celâli
ve'l-ikrâm (ululuk ve ikram sahibi), Muksit (adaletli), Câmi‘ (birbirine zıt şeyleri
bir araya getirebilen), Ganî (zengin, kimseye muhtaç olmayan), Muğnî
(dilediğini muhtaç olmaktan kurtaran), Mâni‘ (istediği şeylere engel olan), Zâr
(dilediğini zarara sokan), Nâfi‘ (dilediğine fayda veren), Nûr (aydınlatan), Hâdî
(hidayete erdiren), Bedî‘ (çok güzel yaratan), Bâký (varlığı sürekli olan), Vâris
(mülkün gerçek sahibi), Reşîd (yol gösterici), Sabûr (çok sabırlı).
Allah'ın isimleri konusundaki temel dayanak vahiy olduğu için, bu
isimler insanlar tarafından değiştirilemez. Âyet ve hadisler Allah'ı nasıl
isimlendirmiş ise öyle isimlendirmek gerekir.

Allah'ın Sıfatları
Allah Teâlâ'ya iman etmek demek, O'nun yüce varlığı hakkında vâcip
ve zorunlu olan kemal ve yetkinlik sıfatlarıyla, câiz sıfatları bilip, öylece inanmak,
zâtını noksan sıfatlardan yüce ve uzak tutmaktır. Allah, şanına lâyık
olan bütün kemal sıfatlarıyla nitelenmiş ve noksan sıfatlardan münezzehtir.
Allah Teâlâ'nın sıfatlarının hepsi ezelî ve ebedî sıfatlardır. O'nun sıfatlarının
başlangıcı ve sonu yoktur. Allah'ın sıfatları, yaratıkların sıfatlarına benzemez.
Her ne kadar isimlendirmede bir benzerlik varsa da Allah'ın ilmi, iradesi,
hayatı, kelâmı; bizim, ilim, irade, hayat ve kelâmımıza benzemez. Biz, Allah'ın
zâtını ve mahiyetini bilemediğimiz ve kavrayamadığımız için O'nu isim ve
sıfatlarıyla tanırız. Kur'ân-ı Kerîm "Onu gözler idrak edemez. Fakat O, gözleri
idrak eder. O, eşyayı pek iyi bilen, her şeyden haberdar olandır" (el-En‘âm
6/103) buyurarak, Allah'ın zâtını idrak etmenin, mahiyetini bilmenin imkânsız
olduğunu açıklamıştır. Hz. Peygamber de bu konuda şöyle buyurmuştur: "Allah'ın
yaratıkları hakkında düşününüz. Fakat Allah'ın zâtı hakkında düşünmeyiniz.
Gerçekten siz buna hiç güç yetiremezsiniz" (Süyûtî, el-Câmi‘u's-sag¢r,
I, 132; Aclûnî, Keşfü'l-hafâ, I, 311).
Yüce Allah'ın varlığı zorunlu ve vâcip olan sıfatları iki gruba ayrılır: Zâtî
sıfatlar, sübûtî sıfatlar.

 Zâtî Sıfatlar
Sadece Allah Teâlâ'nın zâtına mahsus olan, yaratıklarından herhangi birine
verilmesi câiz ve mümkün olmayan sıfatlardır. Zât sıfatların zıtları Allah
hakkında düşünülemediği, bu sebeple noksanlık, sonluluk ve eksiklik ifade
eden bu özelliklerden O'nun tenzih edilmesi gerektiğinden bu sıfatlara tenzîhî
sıfatlar ve selbî sıfatlar da denilmiştir. Zâtî sıfatlar şunlardır:
1. Vücûd.Var olmak” demektir. Allah vardır, varlığı başkasından değil,
zâtının gereğidir, varlığı zorunludur. Vücûdun zıddı olan yokluk Allah
hakkında düşünülemez.
2. Kıdem.Ezelî olmak, başlangıcı olmamak” demektir. Hiçbir zaman
düşünülemez ki, bu zamanda Allah henüz var olmamış olsun. Çünkü
zaman denilen şeyi de O yaratmıştır. Ne kadar geriye gidersek gidelim
O'nun var olmadığı bir zaman düşünülemez, bulunamaz. Allah sonradan
meydana gelmiş varlık değildir. Ezelî (kadîm) varlıktır. Kıdem sıfatının zıddı
olan sonradan olma (hudûs) Allah hakkında düşünülemez.
3. Beka.Varlığının sonu olmamak, ebedî olmak” demektir. Allah'ın
sonu yoktur. Ezelî olanın ebedî olması da zorunludur. Bekanın zıddı olan
sonu olmak (fenâ) Allah hakkında düşünülemez. Ne kadar ileriye gidilirse
gidilsin, Allah'ın olmayacağı bir an düşünülemez. Kur'ân-ı Kerîm'de Allah'ın
ezelî ve ebedî oluşu hakkında şöyle buyurulur: "O, ilktir, sondur..." (el-Hadîd
57/3), "...Allah'ın zâtından başka her şey yok olucudur..." (el-Kasas 28/88).
4. Muhâlefetün li'l-havâdis.Sonradan olan şeylere benzememek
demektir. Allah'tan başka her varlık sonradan olmuştur. Allah, sonradan
olan şeylerin hiçbirisine hiçbir yönden benzemez. Allah, kendisi hakkında
bizim hatıra getirdiklerimizin de ötesinde bir varlıktır. Bu sıfatın zıddı olan,
sonradan olana benzemek ve denklik (müşâbehet ve mümâselet) Allah hakkında 
düşünülemez. Kur'an'da şöyle buyurulur: "...O'nun (benzeri olmak
şöyle dursun) benzeri gibisi (dahi) yoktur..." (eş-Şûrâ 42/11).
5. Vahdâniyyet.Allah Teâlâ'nın zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde bir
ve tek olması, eşi, benzeri ve ortağının bulunmaması” demektir. Vahdâniyyetin
zıddı olan birden fazla olmak (taaddüd), eşi ve ortağı bulunmak (şirk),
Allah hakkında düşünülmesi imkânsız olan sıfatlardandır. İslâm'a göre Allah'tan
başka ilâh, yaratıcı, tapılacak, sığınılacak, hüküm ve otorite sahibi
bir başka varlık yoktur. İhlâs ve Kâfirûn sûreleri ile Kur'an'ın pek çok âyeti
Allah'ın tek ve eşsizliğini ortaya koyarken, şirki reddeder (bk. el-Enbiyâ
21/22; el-İsrâ 17/42; ez-Zümer 39/4).
6. Kıyâm bi-nefsihî. Varlığı kendiliğinden olmak, var olmak için bir
başka varlığa ihtiyaç duymamak” demektir. Allah kendiliğinden vardır. Var
olmak için bir yaratıcıya, bir yere, bir zamana, bir sebebe muhtaç değildir.
Başkasına muhtaç olmak (kıyâm bi-gayrihî), Allah hakkında düşünülemez.
Kur'ân-ı Kerîm'de bu sıfatla ilgili olarak şöyle buyurulur: "De ki: O Allah
birdir. O, sameddir (başkasına ihtiyaç duymayandır)..." (el-İhlâs 112/1-2),
"Ey insanlar, Allah'a muhtaç olan sizlersiniz. Zengin ve övülmeye lâyık olan
ancak O'dur" (el-Fâtır 35/15).

 Sübûtî Sıfatlar
Varlığı zorunlu olan ve kemal ifade eden sıfatlardır. Bu sıfatlar "Allah diridir,
irade edendir, güç yetirendir..., hayat, irade ve kudret... sıfatları vardır"
gibi müsbet (olumlu) ifadelerle Allah'ı tanıttığı için sübûtî sıfatlar adını almışlardır.
Sübûtî sıfatların zıtları olan özellikler Allah hakkında düşünülemez.
Bu sıfatlar ezelî ve ebedî olup, yaratıkların sıfatları gibi sonradan meydana
gelmiş değildir. İster hay (diri), âlim (bilen), kadîr (güç sahibi) gibi dil
kuralları açısından sıfat kelimeler olsun, ister hayat, ilim, kudret gibi masdar
kalıbındaki kelimeler olsun bütün sübûtî sıfatlar Allah'a verilebilir. İsimlendirmede
bir benzerlik olsa da sübûtî sıfatlar hiçbir şekilde yaratıkların sıfatlarına
benzememektedir. Çünkü Allah'ın ilmi, kudreti, iradesi... sonsuz,
mutlak, ezelî ve ebedîdir, kemal ve yetkinlik ifade eder. Kullarınki ise sonlu,
kayıtlı, sınırlı, sonradan yaratılmış, eksik ve yetersiz sıfatlardır. Sübûtî sıfatlar
sekiz tanedir.
1. Hayat.Diri ve canlı olmak” demektir. Yüce Allah diridir ve canlıdır.
Her şeye, kuru ve ölü toprağa can veren O'dur. Ezelî ve ebedî bir hayata
sahiptir. Hayat sıfatının zıddı olan “ölü olmak” (memât) Allah hakkında
düşünülemez. Kur'an'da bu sıfatla ilgili olarak şöyle buyurulur: "Ölümsüz ve
daima diri olan Allah'a güvenip dayan..." (el-Furkan 25/58), "(Artık bütün)
yüzler, diri ve her şeye hâkim olan Allah için eğilip boyun bükmüştür..."
(Tâhâ 20/111).
2. İlim.Bilmek” demektir. Allah her şeyi bilendir. Olmuşu, olanı, olacağı,
gelmişi, geçmişi, gizliyi, açığı bilir. Allah'ın bilgisi yaratıkların bilgisine
benzemez, artmaz, eksilmez. O, her şeyi ezelî ilmiyle bilir. Allah, her şeyi
olacağı için bilir. Yoksa her şey Allah bildiği için olmaz. Âlemde görülen bu
güzel düzen, tertip ve şaşmaz âhenk, onun yaratıcısının engin ve sonsuz
ilminin en büyük göstergesidir. İlim sıfatının zıddı olan cehl (bilgisizlik), Allah
hakkında düşünülmesi imkânsız olan bir sıfattır. İlim sıfatı ile ilgili âyetlerden
ikisinde şöyle buyurulur: "O karada ve denizde ne varsa bilir. O'nun
ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez..." (el-En‘âm 6/59), "Göklerde ve yerde
olanları Allah'ın bildiğini görmüyor musun?..." (el-Mücâdele 58/7).
3. Semi‘.İşitmek” demektir. Allah işiticidir. Gizli, açık, fısıltı halinde,
yavaş sesle veya yüksek sesle ne söylenirse Allah işitir, duyar. Bir şeyi
duyması, o anda ikinci bir şeyi işitmesine engel değildir. İşitmemek ve sağırlık
Allah hakkında düşünülemez.
4. Basar.Görmek” demektir. Yüce Allah her şeyi görücüdür. Hiçbir şey
Allah'ın görmesinden gizli kalmaz. Saklı, açık, aydınlık, karanlık ne varsa
Allah görür. Görmemek (âmâlık) Allah hakkında düşünülemez. Allah'ın
işitici ve görücü olduğuna dair pek çok âyet vardır. Bunlardan birinde şöyle
buyrulur: "(Allah) gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir. Allah
adaletle hükmeder. O'nu bırakıp taptıkları ise hiçbir şeye hükmedemezler.
Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işiten ve görendir" (el-Mü'min 40/19-20).
5. İrade.Dilemek” demektir. Allah dileyicidir. Allah varlıkların konumlarını,
durumlarını ve özelliklerini belirleyen varlıktır. Allah'ın dilediği olur, dilemediği
olmaz. İrade sıfatının zıddı olan iradesizlik ve zorunda olmak (îcâb bi'zzât)
Allah hakkında düşünülemez. Meşîet de irade anlamına gelen bir kelimedir.
Kur'an'daki "De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allahım, sen mülkü dilediğine
verirsin ve mülkü dilediğinden alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de
alçaltırsın..." (Âl-i İmrân 3/26), "Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. O, dilediğini
yaratır..." (eş-Şûrâ 42/49) âyetleri irade sıfatının naklî delillerindendir.
Allah Teâlâ'nın iki türlü iradesi vardır:
Tekvînî İrâde. Tekvînî (yapma, yaratma ile ilgili) irâde; bütün
yaratıkları kapsamaktadır. Bu irâde, hangi şeye yönelik gerçekleşirse, o şey
derhal meydana gelir. "Biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman ona sözü
müz sadece "ol" dememizdir. Hemen oluverir" (en-Nahl 16/40) anlamındaki
âyette belirtilen irade bu çeşit bir iradedir.
Teşrîî İrade. Teşrîî (yasama ile ilgili) iradeye dinî irade de denir. Yüce
Allah'ın bir şeyi sevmesi ve ondan hoşnut olması, onu emretmesi demektir.
Allah'ın bu mânadaki bir irade ile bir şeyi dilemiş olması, o şeyin meydana
gelmesini gerekli kılmaz. "Muhakkak ki Allah adaleti, iyiliği ve akrabaya
yardım etmeyi emrediyor (irade ediyor)..." (en-Nahl 16/90) meâlindeki
âyetteki irade bu çeşit bir iradedir. Tekvînî irade hayra da şerre de, iyiliğe de
kötülüğe de yönelik olarak gerçekleştiği halde teşrîî irade, sadece hayra ve
iyiliğe yönelik olarak gerçekleşir. Allah, hayrı da şerri de irade edip yaratır.
Ancak O’nun şerre rızâsı yoktur, şerri emretmez ve şerden hoşlanmaz.
6. Kudret.Gücü yetmek” demektir. Allah sonsuz bir güç ve kudret sahibidir.
Kudret sıfatının zıddı olan acizlik ve güç yetirememek (acz), Allah hakkında
düşünülemez. O'nun kudretinin yetişemeyeceği hiçbir şey yoktur. Kâinatta
her şey Allah'ın güç ve kudretiyle olmaktadır. Yıldızlar, galaksiler, bütün
uzay, canlı-cansız tüm varlıklar Allah'ın kudretinin açık delilidir. Kur'an'da
Allah'ın kudreti ile ilgili olarak şöyle buyurulur: "Allah gece ile gündüzü birbirine
çeviriyor. Şüphesiz bunda basiret sahipleri için mutlak bir ibret vardır.
Allah her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür,
kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür. Allah dilediğini
yaratır. Şüphesiz Allah her şeye kådirdir" (en-Nûr 24/44-45).
7. Kelâm.Söylemek ve konuşmak” demektir. Allah bu sıfatı ile
peygamberlerine kitaplar indirmiş, bazı peygamberler ile de konuşmuştur.
Ezelî olan kelâm sıfatının mahiyeti bizce bilinemez. Ses ve harflerden
meydana gelmemiştir. Kelâmın zıddı olan konuşmamak ve dilsizlik, Allah
hakkında düşünülemez. Allah kelâm sıfatıyla emreder, yasaklar ve haber
verir. Bu sıfatla ilgili olarak Kur'an'da şöyle buyurulur: "Mûsâ tayin ettiğimiz
vakitte (Tûr'a) gelip de Rabbi onunla konuşunca Rabbim, bana (kendini)
göster, seni göreyim dedi..." (el-A‘râf 7/143), "De ki: Rabbimin sözlerini
(yazmak) için bütün denizler mürekkep olsa ve bir o kadar daha ilâve getirsek
dahi, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenecektir" (el-Kehf 18/109).
8. Tekvîn.Yaratmak, yok olanı yokluktan varlığa çıkarmak” demektir.
Yüce Allah yegâne yaratıcıdır. O, ezelî ilmiyle bilip dilediği her şeyi sonsuz
güç ve kudretiyle yaratmıştır. Yaratmak, rızık vermek, diriltmek, öldürmek,
nimet vermek, azap etmek ve şekil vermek tekvîn sıfatının sonuçlarıdır. Bir
âyette "Allah her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye vekildir" (ez-Zümer 39/62)
buyurulmuştur.

 
  Bugün 34 ziyaretçi (71 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol