tevhid-sancagi.tr.gg
  Dilin Afetleri
 

                           
                    
"Ey inananlar! Zandan çok sakının, zira zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin suçunu araştırmayın; kimse kimseyi çekiştirmesin; hangi biri­niz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Ondan tiksinirsiniz; Allah'tan sakının, şüphesiz Allah tövbeleri daima kabul edendir, acıyandır".[el-Hucurât 49/12]

Yüce Allah bize bir kalp, bir de ona tercüman olmak üzere dil vermiştir. Bu ikisini tutabilmek çok zor, ama meyvesi çok tatlıdır. Riva­yete göre Hz. Davut, Lokman Hekim'e "Git bir koyun kes ve en tatlı iki uzvunu al getir" demiş. Lokman gitmiş ve hayvanın kalbi ile dilini getirmiş. Bir başka seferinde "Git ve bu kez de en kötü iki uzvunu al getir" demiş. Lokman yine kalbi ile dilini kesmiş getirmiş ve: "Efendim, eğer bu iki uzuv, iyi olursa onlara doyum olmaz, yok kötü olursa, bunlardan daha kötü başka bir şey bulunmaz" diye izahta bulunmuş.

Yüce Allah bize her şeyden önce yerinde ve yeterince konuşmamı­za işaret olmak üzere iki kulak bir kalp vermiş. Yani iki dinle bir ko­nuş demeye getirmiş. Dilini, kalbinin arkasına koy, düşün taşın ondan sonra konuş. Eline, beline, diline sahip olma erenlerin yaşam felsefesi­dir. Her türlü erdem, bununladır.
Dilin nice afeti vardır. Dili tutmak çok zordur. Konu başına alınan âyette, Yüce Allah başkalarına karşı kötü zan beslemeyi ve hemen akabinde de insanları arkalarından hoşlanmayacakları şekilde anmayı yasaklıyor. Buna dinî terminolojide gıybet denmektedir. Sevgili pey­gamberimiz, "Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?" diye sormuş, oradakilerin, "Allah ve rasûlü daha iyi bilir" diye mukabele etmeleri üzerine de "Gıybet, kardeşini hoşlanmayacağı şekilde anmandır" bu­yurmuştur. "Eğer söylediğim, kardeşimde varsa?" diye birisi sorunca, "Eğer söylediğin onda varsa gıybet etmiş olursun, yok onda mevcut olmayan bir şey söyiüyorsan o zaman iftira etmiş olursun" şeklinde açıklama getirmiştir.[Müslim, "Birr", 70.]

Hadiste de belirtildiği üzere bir insanın kanı, ırzı ve malı başkaları­na haramdır. Hiç kimse başkalarının şeref ve haysiyetiyle oynayamaz. Yüce Allah, iffetli insanlara iftira atmayı, suçsuz kimselere zina isnadın­da bulunmayı en büyük günahlardan biri saymış ve hem dünyada, hem de âhirette cezalandırılması gerekli bir suç kabul etmiştir.

Dilin en büyük âfetlerinden biri de yalan söylemesidir. Yalan ve hı­yanet ile iman bir arada bulunmaz, derler. Sevgili peygamberimiz, bir insanın emanete hıyanetlik etmesini, verdiği sözde durmamasını, konuş­tuğu zaman yalan söylemesini kişinin münafıklığının alâmeti saymıştır.
Yalanın içine bir de yemin girer ve bununla başkasının hakkı da yenirse, bunun vebalinin katmerleneceği açıktır. Mahkemelerde yalan yere şahitlik yapmanın ne kadar büyük günah olacağını söylemeye gerek yoktur.

Boşboğazlık hiç hoş bir şey değildir. Bazı insanlar görürüz, hiç ol­madık yer ve zamanlarda patavatsızlık ederler, onu bunu güldürmek için olmadık şaklabanlık yaparlar, müstehcen şeyler anlatırlar üstelik bunu da yarenlik adına yaparlar. Cenaze evinde kahkaha ile gülen kimseler çıkar. Bütün bunlar, dilimize sahip olamayışımızdandır.

Dilin önemli afetlerinden bir başkası da kovuculuk etmek, laf götü­rüp getirmektir. Bu şekilde nice dostların arası açılmış, nice aileler yı­kılmış, nice ocaklar sönmüş, nice masum kanların dökülmesine sebep olunmuştur. Sevgili peygamberimiz "Bir kişinin yalancı olması için her duyduğunu söylemiş olması yeterlidir"[Keşfu'l-Hafâ, II, 165] buyurmuş ve duyduğumuz sözlerin çoğunu içimize gömmemiz ve hiç duymamış gibi davranmamız gerektiğini belirtmiştir. Bırakın ara açmak için doğru da olsa laf taşı­mayı, ara bulmak İçin yerine göre yalan söylemeyi caiz görmüştür. Demek oluyor ki, halk arasındaki tabiri ile "Doğrucu Davut" olmanın anlamı yok, her söylediğimiz söz doğru olmalı, ama her doğruyu da her yerde söylememeliyiz. Ölçüp, biçip, uygun ve gerekli gördüğümüz zamanlarda konuşmak, uygunsuz zamanlarda ise susmak zorundayız.

Zaten hikmet de, insanın ne zaman konuşacağını, ne zaman susması gerektiğini bilmesidir.
Yüce Allah buyuruyor ki "Ey inananlar! Eğer yoldan çıkmışın biri si­ze bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın, yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz de sonra ettiğinize pişman olursunuz"[el-Hucurât 49/6]. Kovuculuk eden, jurnalde bulunan herkesi dinleyip, sözlerine iti­mat ederek harekete geçmemiz, âyetin de işaret buyurduğu gibi çok kötü sonuçlara sebebiyet verecek, sonunda pişmanlık duyacağız ama iş işten geçmiş olacaktır.

Bu sebepten önce başkalarına karşı iyi niyetli olmalı, onlara hüsnüzan beslemeli, sonra başkalarını bizlere gammazlayan, kovuculuk eden kimselere itibar etmemeli, onları dinlemeyerek heveslerini kursak­larında bırakmalı, buna rağmen bir harekette bulunacaksak, mutlaka araştırmalı ve iyice emin olmadan herhangi yanlış bir davranış içine girmemeliyiz. İşte o zaman pişman olmayız ve insanlığımıza yakışan bir davranış içinde olmuş oluruz.
 
  Bugün 56 ziyaretçi (185 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol